Mimarlık deyince aklınıza ne geliyor? Beton yığınları, çizim masaları, yoksa gökyüzüne uzanan estetik gökdelenler mi? İşte tam da bu noktada durup düşünmek lazım: Mimarlık, dört duvar örüp üstüne çatı koymaktan çok daha fazlası değil mi?
Aslına bakarsanız, mimarlık insanlığın hikâyesini anlatan bir sanat, bir bilim, hatta bir yaşam biçimi. Duvarların arasında nefes alan hayalleri gerçeğe dönüştürmek, biraz da sihirli bir dokunuş gerektiriyor, değil mi?
Bu yazıda, “Mimarlık Nedir? Temel Kavramlar ve Modern Yaklaşımlar” başlığı altında mimarlığın özüne iniyoruz. Temel taşlarından başlayıp günümüzün çığır açan trendlerine kadar uzanacağız. Hazır mısınız, o zaman hadi başlayalım! 🎈
Sanat mı, Bilim mi, Yoksa İkisi Birden mi?
Mimarlık, özünde yapılar tasarlayıp inşa etme sanatı gibi görünüyor, ama işin aslı o kadar basit değil. Hem estetik kaygılar taşıyor hem de matematiksel hesaplarla ayakta duruyor. Yani, bir yandan sanatçı ruhu isterken öte yandan mühendis kafası olmadan olmuyor. Peki, bu denge nasıl kuruluyor dersiniz?
Mimarlık kelimesi, Latince “architectura”dan geliyor; “arch” (baş) ve “tecture” (inşa) birleşimiyle “baş inşa eden” anlamına geliyor. Antik Yunan’da tapınaklar, Roma’da devasa kemerler inşa edilirken mimarlık, toplumların gücünü ve kültürünü yansıtan bir ayna gibiydi. Mesela, Mısır piramitlerini düşünün; o devasa yapılar sadece mezar değil, aynı zamanda bir uygarlığın ölümsüzlük arayışıydı.
Konuya dair çok farklı meslek dalları da bulunmakta. Mimarlık Bölümleri yazımızda mimarlığa bağlı 6 alt meslek grubunu paylaşmıştım.
Taş Devrinden Bugüne
İlk insanlar mağaralarda yaşarken mimarlık diye bir şey yoktu tabii, ama ateşin etrafına dizilen taşlar bile bir düzen arayışının göstergesiydi. Zamanla, Mezopotamya’da zigguratlar, Orta Çağ’da gotik mimar katedraller derken mimarlık, insanların ihtiyaçlarına paralel evrilip durdu. Osmanlı’da selatin camileri, minarelerin zarifliğiyle gökyüzüne selam çakarken, modern çağda ise cam ve çelikten yükselen gökdelenler aldı sahneyi.
Şimdi, geçmişten bugüne bu yolculuğu gözünüzde canlandırdığınıza göre, esas soruya gelelim: Günümüzde mimarlık ne anlama geliyor?
İşlevsellik: Her Şey Kullanım İçin mi?
Mimarlığın en temel taşı, işlevsellik. Bir bina güzel görünebilir, ama içinde rahatça yaşanmıyorsa neye yarar ki? Ünlü mimar Louis Sullivan’ın “Form follows function” yani “Biçim işlevi izler” sözü, bu fikri özetliyor. Mesela, bir ev tasarlıyorsanız, güneş ışığını içeri alacak pencereler, ferah bir oturma odası planlamak zorundasınız. Yoksa, estetik adına karanlık bir kutuda oturmak kimin hoşuna gider ki?
Mimaride estetik kaygı olmalı mıdır?
Tabii, işlevsellik her şey değil. Bir yapının ruhu, estetiğinde gizli. Düşünsenize, Paris’teki Notre-Dame Katedrali sadece bir ibadethane olsaydı, ama o çarpıcı vitraylar, o zarif kemerler olmasaydı, hâlâ büyüler miydi bizi? Estetik, mimarlığın duygusal tarafı; insanları kendine çeken, hayran bırakan bir sihir.
Bakın bu konuda sizlere Mimari Eserler sayfamızda paylaştığım Ünlü Mimar Frank Lloyd Wright‘ın 1959 yılında New York da yaptığı Solomon R. Guggenheim Müzesine değinmek istiyorum;
Bu proje hakkında tüm detay ve görseller için 👉 Solomon R. Guggenheim Müzesi başlıklı makale yazımı okuyabilirsiniz. Mimarlık konumuza geri dönelim. 😊😀
Dayanıklılık yani “Zamanla Yarışma gerekliliği” konusu var..
Bir de dayanıklılık meselesi var ki, işte burada bilim devreye giriyor. Depremler, fırtınalar, hatta zamanın yıpratıcı elleri… Bir mimar, tasarladığı yapının yıllara meydan okumasını sağlamak zorunda. Antik Roma’daki Pantheon’un kubbesi hâlâ dimdik ayakta duruyorsa, bu tesadüf değil; mühendislik harikası bir hesap meselesi.
Bu konuda devreye gelişen teknolojinin inşaat malzemeleri üzerindeki görevi de artıyor. Eski zamanlarda hazır beton üzerimi yapılmazken şuan dayanımı yüksek C30 – C50 betonlar bir kenara betonlarda fiber donatı kullanılmaya başlanıldı. Tabi Türkiye’mizde henüz yok.
Yeşil Bir Gelecek İçin “Sürdürülebilirlik”
Günümüzde mimarlık, sadece göze hitap etmekle ya da dayanıklı olmakla yetinmiyor; çevreye de dost olmak zorunda. Beton ormanlarının arasında nefes alacak alanlar yaratmak, enerji tasarrufu sağlamak, geri dönüştürülebilir malzemeler kullanmak…
İşte, sürdürülebilir mimarlık tam da bu demek! Mesela, çatısına güneş panelleri yerleştirilmiş bir ev ya da yağmur suyunu toplayan bir ofis binası düşünün. Hem doğaya saygı, hem de cüzdana dost, değil mi?
Ama günümüzde hiç mimari kaygı yoktur. Müteahhit cebine bakar..
Teknolojiyle Dans “Akıllı Binalar”
Bir de teknolojinin mimarlığa getirdiği yenilikler var ki, aman aman, akıl alır gibi değil! Artık binalar sadece “duran” yapılar değil; adeta yaşıyorlar.
Akıllı ev sistemleriyle ışıkları sesle açıp kapatmak, sıcaklığı otomatik ayarlamak mümkün. Hatta 3D yazıcılarla bina inşa etmek bile hayal olmaktan çıktı. Gelecekte, belki de bir tuşa basıp evimizi baştan tasarlayacağız, kim bilir?
Bu konuyla ilgili olarak bundan 5 yıl önce 3D yazıcı ile inşa edilen bir yapının videosunu sizlerle paylaşıp yazımı burada sonlandırıyor. Eğer sizlerin de eklemek istediği sözleriniz varise aşağıdaki mesaj butonuna tıklayarak, yorum yapabilirsiniz.